Üçüncü tran Seferi
Üçüncü tran Seferi (1553-1554)
Kanunî, bir türlü ortadan kaldıramadığı İran’ın Doğu Anadolu’ya taarruz etmesi üzerine, 3. İran Seferi’ne çıktı (1553). Vezîr-i âzam Rüstem Paşa kumandasındaki Türk kuvvetleri İran üzerine gönderildi. Rüstem Paşa orduyu Konya/Aksaray’da durdurmuş ve İstanbul’daki Kanunî’ye: “Padişah-ı âlempenah gaâyetle kocaldı, pirlik vücuduna zaaf verip sefer ve hareketten kaldı, tahtı büyük şehzadesi Sultan Mustafa’ya bırakacaktır. Ama Rüstem Paşa mâni olur, şehzadenin niyeti vezirin başını kesip, askerin önüne düşüp İstanbul’a gitmek ve babasından tahtı almaktır.” dedikodusunun asker arasında yayıldığını ve ordunun başında padişahın mutlaka bulunmasının zarurî olduğunu bildirdi. Hürrem Sultan – Rüstem Paşa – Lala Mustafa Paşa ve kudretli yardımcıları Kanunîyi tahrik etmişler ve Şehzade Mustafa’nın asî olduğuna inandırmışlardı. İstanbul’dan hareket eden Kanunî, Konya Ereğlisi’nde babasının elini öpmek üzere Otağ-ı Hümâyûn’a gelen Veliaht-şehzâde Mustafa’yı boğdurdu. Oğlunun kendisini tahttan indirmek için çalıştığına inanan ve onu boğduran Kanunînin bu hareketi, Türk ordusu tarafından protesto edildi. Vezîr-i âzam Rüstem Paşa azledildi.
Kışı Halep’te geçiren Kanunî ve Türk ordusu, Diyarbakır,Erzurum ve Kars yolu ile Revân’a (Erivan) geldi. Arpaçay, Karabağ üzerinden akın yapılarak Nahcuvân alındı. Türk akıncıları, Aras’ı güneye doğru geçerek Meraga’ya kadar alanlarda bulundular. Şah Tahmasb, yine her zamanki gibi meydan muharebesinden kaçmış ve İran içlerine çekilmişti. Karabağ ve Nahcuvân tarafları fethedildiği için Kanunînin bu seferine, tarihlerimizde Nahcuvân Seferi de denir. Orduy-ı Hümâyûn ile geri dönen Kanunî, kışı Amasya’da geçirdi (1554-1555), Kanunî Amasya’da iken, Şahın elçileri gelip barış isteğinde bulundular. Kanuni’nin İstanbul’a dönmeyip, kışı Anadolu’da geçirmesi Şah’ı düşündürmüş ve ürkütmüştü. Son iki İran seferinde kati bir netice alamayan Türklerde bıkkınlık başlamıştı. Bir tarafta bıkkınlık, diğer tarafta ümitsizlik barış ortamını sağlayan psikolojik bir durum meydana getirdi. Osmanlı Devleti ile İran arasında ilk defa bir barış antlaşması yapıldı (29 Mayıs 1555). Amasya Antlaşması denilen bu antlaşma ile Tebriz, Doğu Anadolu ve Irâk-ı Arab (Bağdat) Türklere geçiyor; Gürcistan’ın doğu yarısı İran’da, batı yarısı Osmanlı Devletinde kalıyordu.
Kanunî, bir türlü ortadan kaldıramadığı İran’ın Doğu Anadolu’ya taarruz etmesi üzerine, 3. İran Seferi’ne çıktı (1553). Vezîr-i âzam Rüstem Paşa kumandasındaki Türk kuvvetleri İran üzerine gönderildi. Rüstem Paşa orduyu Konya/Aksaray’da durdurmuş ve İstanbul’daki Kanunî’ye: “Padişah-ı âlempenah gaâyetle kocaldı, pirlik vücuduna zaaf verip sefer ve hareketten kaldı, tahtı büyük şehzadesi Sultan Mustafa’ya bırakacaktır. Ama Rüstem Paşa mâni olur, şehzadenin niyeti vezirin başını kesip, askerin önüne düşüp İstanbul’a gitmek ve babasından tahtı almaktır.” dedikodusunun asker arasında yayıldığını ve ordunun başında padişahın mutlaka bulunmasının zarurî olduğunu bildirdi. Hürrem Sultan – Rüstem Paşa – Lala Mustafa Paşa ve kudretli yardımcıları Kanunîyi tahrik etmişler ve Şehzade Mustafa’nın asî olduğuna inandırmışlardı. İstanbul’dan hareket eden Kanunî, Konya Ereğlisi’nde babasının elini öpmek üzere Otağ-ı Hümâyûn’a gelen Veliaht-şehzâde Mustafa’yı boğdurdu. Oğlunun kendisini tahttan indirmek için çalıştığına inanan ve onu boğduran Kanunînin bu hareketi, Türk ordusu tarafından protesto edildi. Vezîr-i âzam Rüstem Paşa azledildi.
Kışı Halep’te geçiren Kanunî ve Türk ordusu, Diyarbakır,Erzurum ve Kars yolu ile Revân’a (Erivan) geldi. Arpaçay, Karabağ üzerinden akın yapılarak Nahcuvân alındı. Türk akıncıları, Aras’ı güneye doğru geçerek Meraga’ya kadar alanlarda bulundular. Şah Tahmasb, yine her zamanki gibi meydan muharebesinden kaçmış ve İran içlerine çekilmişti. Karabağ ve Nahcuvân tarafları fethedildiği için Kanunînin bu seferine, tarihlerimizde Nahcuvân Seferi de denir. Orduy-ı Hümâyûn ile geri dönen Kanunî, kışı Amasya’da geçirdi (1554-1555), Kanunî Amasya’da iken, Şahın elçileri gelip barış isteğinde bulundular. Kanuni’nin İstanbul’a dönmeyip, kışı Anadolu’da geçirmesi Şah’ı düşündürmüş ve ürkütmüştü. Son iki İran seferinde kati bir netice alamayan Türklerde bıkkınlık başlamıştı. Bir tarafta bıkkınlık, diğer tarafta ümitsizlik barış ortamını sağlayan psikolojik bir durum meydana getirdi. Osmanlı Devleti ile İran arasında ilk defa bir barış antlaşması yapıldı (29 Mayıs 1555). Amasya Antlaşması denilen bu antlaşma ile Tebriz, Doğu Anadolu ve Irâk-ı Arab (Bağdat) Türklere geçiyor; Gürcistan’ın doğu yarısı İran’da, batı yarısı Osmanlı Devletinde kalıyordu.
Doğudaki Gelişmeler
- Bağdat’ın fethi
- İkinci İran Seferi
- Üçüncü tran Seferi